DOLAR 32,5671 0.05%
EURO 34,8775 0.01%
ALTIN 2.435,650,24
BIST 9.645,02-0,50%
BITCOIN 21734970,52%
Edirne
16°

PARÇALI AZ BULUTLU

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

O anı unutamıyorlar!

O anı unutamıyorlar!

ABONE OL
27 Kasım 2020 15:30
O anı unutamıyorlar!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İzmir’in Seferihisar ilçesi açıklarında meydana gelen 6,6 büyüklüğündeki depremde arama kurtarma çalışmalarında görev alan Tekirdağ Büyükşehir Belediyesine bağlı İtfaiye Daire Başkanlığında görevli 10 itfaiye eri, gönüllü gittikleri kentte yaşadıkları hüzün ve mutluluğu günler geçmesine rağmen unutamıyor.

İtfaiyede görevli Erdinç Coşkun, Ahmet Alp, Emre Karabulut, Mehmet Aydemir, Ahmet Çöl, Can Özer, Yüksel Korkmaz, Uğur Güven, Burak Kösen ve İlyas Turgut’tan bazıları deprem anında vardiyada, bazıları istirahatliydi.

Deprem haberini alır almaz harekete geçen 10 kişi, amirlerini arayarak arama kurtarma çalışmalarına katılmak üzere gönüllü olduklarını söyledi.

Kısa sürede hazırlıklarını yapıp yola çıkan ve gece İzmir’e varan ekip, koordinatörlerin, “dinlenip sonra çalışmalara katılın” talimatlarını dinlemeyerek enkaz üstüne çıktı.

İzmir’de kaldıkları süreçte Barış ve Emrah apartmanlarında görev yaparak enkaz altından çıkarılan yaralı ve hayatını kaybeden vatandaşlara müdahalelerde bulunan ekip, Emrah Apartmanı enkazından 58 saat sonra 14 yaşındaki İdil Şirin’in yaralı çıkarılmasına yardımcı oldu.

Arama kurtarma çalışmalarına katılan ekipten bazılarının ilk kez bu deneyimi yaşamasının yanında İzmir halkının yardımsever ve sıcakkanlılığı hafızalardan silinemiyor.

“14 yaşında bir kardeşimizi ekiplerle enkazdan çıkardık”

Ekip amiri Erdinç Coşkun, AA muhabirine, deprem ihbarı aldıktan sonra ekip arkadaşlarıyla gönüllülük esasıyla İzmir’e hareket ettiklerini söyledi.

İzmir’e en kısa sürede varabilmek adına güzergahtaki emniyetle irtibata geçtiklerini anlatan Coşkun, “Emniyet mensuplarını arayarak trafik ışıkları konusunda yardımcı olmalarını istedik. İzmir’e kadar olan koridorda yolu açarak olay yerine erken varabilmemiz adına gereken her şeyi yaptılar.” dedi.

Coşkun, gece yarısı İzmir’e vardıklarını anlatarak, şöyle devam etti:

“İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığındaki müdürler istirahat etmemizi istediler ancak ekip arkadaşlarım dinlenmek istemeyip doğrudan enkaz başına gittiler. İnsanı duygulandıran kötü bir görüntüyle karşılaştık. Bir binanın yıkılmış, altında insanların olması gerçekten çok üzücü. Çok duygulandığımız dakikalar oldu. Enkaz altından hayatını kaybeden vatandaşlarımızı çıkardığımızda çok üzüldük. Canlı çıkardığımız insanlar da oldu. 14 yaşında bir kardeşimizi oradaki ekiplerle çıkardık. O esnada bir ekip arkadaşım ağlıyordu. Neden ağladığını sorduğumda, tam o esnada 14 yaşındaki kardeşimizin kendi kızına benzediğini görüyor. Kendi kızı da bir süre önce telefonla ‘Babacığım çok özledim seni gel.’ diye konuşuyorlar. Bu, unutulmayacak bir anıydı benim için.”

Coşkun, ekip arkadaşlarının 12 saat çalışıp 12 saat dinlenmek yerine uzun saatler çalıştığını, sadece ihtiyaçlarını karşılamak için enkazdan indiklerini ifade etti.

“Kazıyoruz ama gözlerimizden yaş akıyor”

İtfaiye eri Ahmet Alp ise deprem alanına gittiğinde kötü bir manzarayla karşılaştıklarını dile getirdi.

İnsanların enkaz altındaki ailelerinin çıkarılmasını beklediğini anlatan Alp, “Bina tuzla buz olmuştu. İlk defa böyle bir şeyle karşılaştığımız için şaşırdık ama çalışmaya başladığımızda, birisini kurtaracak olmanın mutluluğu bize inanılmaz güç verdi. 12 saat çalışmak yerine 17-18 saat çalışıp günde 4-5 saat uyuyarak dinlendik.” dedi.

Alp, diğer ekiplerle birlikte İdil’in kurtarılma anında yaşadıklarını şöyle anlattı:

“Çalışmalarımız esnasında bir mucize yaşadık. Yaklaşık 58 saat sonra İdil kardeşimizin sesini duyduk. Duyduktan sonra ‘İyi misin, yanında birisi var mı, sıkışık durumda mısın?’ diye sorduk. O da kardeşinin yanında, buz gibi ve ayağının sıkışık olduğunu söyledi. Biz de ayağının nerde olduğunu tespit edip kazmaya başladık. Yaklaşık 3 saat sonunda diğer ekiplerle birlikte kurtardık. Onu çıkardıktan sonra bunun mutluluğu bize inanılmaz bir güç verdi. Bir canlı daha çıkarma umuduyla günlerce çalıştık. İdil’in ilk sesini duyduğumda kendi kızım direkt gözlerimin önüne geldi. Başımıza böyle bir şey gelir mi, biz ne yaparız, ekipler bize bu kadar hızlı gelir mi? Bunları hissettim ve ardından çok kötü oldum. Kazıyoruz ama gözlerimizden yaş akıyor.”

Çalışmaların sonuna doğru iyice yorulduklarını ve ihtiyaçları için eczaneye gittiklerini bildiren Alp, eczacının tüm ihtiyaçlarını para almadan karşılamasını ve vatandaşların yemeklerin parasını ödemelerinin kendilerini çok duygulandırdığını ve gururlandırdığını kaydetti.

 “Arka tarafa ağlamak için gitti”

Ekipten Emre Karabulut ise Emrah Apartmanı’na gittiklerinde durumun çok kötü olduğunu gördüklerini  belirtti.

Çöken binada nefes alacak yaşam boşluğu göremediklerini anlatan Karabulut, “İzlediğimiz ve gördüğümüz depremlerde bir yaşam boşluğu olur, orada insanı kurtarırsınız ama burada öyle değildi. Herşey biraz zor görünüyordu.” diye konuştu.

Karabulut, ilk gün 2-3 saat uykuyla çalıştıklarına işaret ederek, şu ifadeleri kullandı:

“Dinlenirken herkes birbirine, ‘Ne zaman enkaza gideceğiz.’ diye bakıyordu. Oraya yatmaya gitmedik, yoğun çalışmamız gerekiyordu. Sonuçta orada ailelerin gözleri ağlamaktan dolmuştu, gözlerinde yaşlar kalmamıştı. Bir bölgede kazı çalışması yaparken 58 saat sonra ‘Buradayım.’ diye bağıran kız çocuğu sesi geldi. Üzerine bina çökmüş, orada bir yaşam boşluğu olmuş ve yaşıyordu. Hemen ellerimizle kazmaya başladık. Vurduğumuz her kürek ve makinelerden çıkan her ses, dökülen her tozun o kıza gittiğini bildiğimiz an daha dikkat etmeye başladık. Çünkü yaptığımız her hata belki onun hayatına mal olacaktı.”

İdil’in kurtarılma anını anlatan Karabulut, şunları ifade etti:

“İdil’in ilk sesini duyduğumuzda bütün ekibin gözleri öyle bir doldu ki bazıları kendini tutamayıp arka tarafa ağlamak için gitti. Çok tuhaf bir duygu. 58 saat sonra orada bir can, üzerinde de 3 kat var. İmkansız, bu olsa gerek. 3 katın üzerinde biz üç gün boyunca çalıştık. 3 gün boyunca 300 kişi İdil’in üzerindeydi. Anlatılmaz bir duygu. İdil’i gördüğümüz yer küçücük bir delik ve hemen kurtarmamızın imkanı yoktu. O an ekiptekilerden gözyaşlarını tutamayan da oldu, gözleri dolan da oldu. Eminim herkes kendi ailesini, kendi çocuğunu koymuştur onun yerine. Mutluluk, aynı zamanda hüzün vardı. Çünkü İdil’in yanında ‘Buz gibi’ dediği kardeşi vardı ve onun vermiş olduğu acı vardı. Kardeşinin yanında bu çocuk 3 gün yaşamış. Yani ne zaman öldüğünü bilmiyor. Anlattığına göre ilk başta su istemiş, sonra da ‘Sesi gitti.’ dedi. Yani bir yandan onun acısı var bir yandan İdil’i kurtarmanın mutluluğu var. Biz İdil’in bu enkazdan canlı çıkacağına açıkçası inanamıyorduk çünkü tuzla buz olmuş bir enkaz vardı.”

Karabulut, iç çamaşırı almak için dükkana gittiğinde yan dükkanda bulunan kuyumcunun parasını kendisinin ödeyeceğini söylemesini, dükkan sahibinin zaten kendilerinden para almayacağını söylemesini de unutmayacaklarını sözlerine ekledi.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.