DOLAR 32,5038 0.08%
EURO 34,7826 -0.12%
ALTIN 2.496,260,50
BIST 9.693,461,77%
BITCOIN 2073557-2,30%
Edirne
11°

HAFİF YAĞMUR

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

‘Vatan ve Hürriyet Şairi’ Namık Kemal’in, vefatının 132. yılı

‘Vatan ve Hürriyet Şairi’ Namık Kemal’in, vefatının 132. yılı

ABONE OL
1 Aralık 2020 13:23
‘Vatan ve Hürriyet Şairi’ Namık Kemal’in, vefatının 132. yılı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türk edebiyatında “vatan şairi” olarak anılan ve “İntibah”, “Vatan Yahut Silistre”, “Cezmi”, “Zavallı Çocuk”, “Kara Bela”, “Akif Bey”, “Gülnihal” ve “Celaleddin Harzemşah” gibi eserleriyle tanınan usta şair ve yazar Namık Kemal’in vefatının üzerinden 132 yıl geçti.

Asıl adı Mehmet Kemal olan, “Namık”adını ise Şair Eşref Paşa’dan alan Namık Kemal, 21 Aralık 1840’ta 2. Abdülhamid’in müneccimbaşısı ve yurtseverlik, hürriyet, millet kavramlarına bağlı Yenişehirli Mustafa Asım Bey ile Fatma Zehra Hanım’ın çocukları olarak Tekirdağ’da dünyaya geldi.

Annesi Fatma Zehra Hanım’ı 1848 yılında kaybedince çocukluğunu Tekirdağ Valisi dedesi Abdüllatif Paşa’nın yanında, Rumeli ve Anadolu’da geçiren Namık Kemal, Afyon Müftüsü Buharalı Hacı Velid Efendi’nin yanı sıra özel derslerle Arapça ve Farsça dillerini öğrendi.

Afyon Mevlevi Tekkesi neyzenbaşı Coşkun Dede’den tarikat usullerini öğrenen Kemal, Mart 1853’te Kars Kaymakamlığına tayin edilen dedesiyle bu kente gitti.

Kemal, Kars’ta kaldığı 1,5 yılda Karslı şair ve müderris Vaizzade Seyid Mehmet Hamid Efendi’den tasavvuf ilmini, divan edebiyatını öğrendi, hocasının teşvik etmesiyle ilk şiir denemelerini kaleme aldı. Vahdet-i Vücut felsefesini ve Muhiddin Arabi’yi, Mevlana’yı inceleme fırsatı buldu. Kara Veli Ağa adındaki kır serdarından avcılık, atıcılık, cirit oyunu dersleri aldı.

Daha sonra ailesiyle İstanbul’a taşınan, Beyazıt Rüşdiyesi ve Valide Mektebi’nde öğrenim gören Kemal, babası Mustafa Asım Bey’den tarih şuurunu ve kitap sevgisini kazandı.

Babasının 1855’te Filibe kentine mal müdürü ve dedesinin Sofya Kaymakamlığına atanması ile Sofya’ya giden Namık Kemal, 16 yaşındayken Niş kadısı Mustafa Ragıp Efendi’nin kızı Nesibe Hanım ile evlendi. Feride, Ulviye ve Ali Ekrem adında üç çocuğu oldu.

Sofya’da evlerine ziyarete gelen dedesinin arkadaşı şair Binbaşı Eşref Bey, şiirlerini okuduktan sonra bir mahlasname düzenleyerek asıl adı “Mehmet Kemal” olan usta edebiyatçıya “Namık” ismini verdi.

Sofya’da Fransızca öğrenen ve 1857’de İstanbul’a dönen Namık Kemal, ilk görev yeri Bab-ı Ali Tercüme Odası’nda katip olarak çalıştığı dönemde önemli düşünür ve sanatçılarla tanışma imkanı bularak fikir dünyasını oluşturmaya başladı.

Edebiyatta batılılaşmanın ilk adımlarını atan İbrahim Şinasi ile tanıştı ve “hak, millet, vatan, hürriyet, millet meclisi” gibi kelimeleri daha sık kullanmaya başladı. Şinasi’nin çıkardığı Tasvir-i Efkar gazetesinde fıkra ve tercüme yazıları kaleme aldı.

Şinasi’nin 1865’te Fransa’ya gitmesi üzerine, kendisine bıraktığı gazeteyi tek başına çıkarmaya başlayan Namık Kemal, kuruluşu 1865’e dayanan ve daha sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan “İttifak-ı Hamiyet” adlı gizli derneğe katıldı.

Kemal, bunun yanı sıra “Tasvir-i Efkar” gazetesinde hükumeti eleştiren yazılar yazdı. Gazete, Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin görüşleri doğrultusunda yaptığı yayın sonucu 1867’de kapatıldı. Namık Kemal, İstanbul’dan uzaklaştırılmak için Erzurum’a vali yardımcısı olarak atandı fakat bu göreve gitmeyi erteleyerek Mustafa Fazıl Paşa’nın çağrısı üzerine Ziya Paşa’yla birlikte Paris’e gitti.

Fransız hükümetinin Genç Osmanlılara ülkeyi terk etmelerini söylemesi üzerine Londra’ya geçen Namık Kemal ve arkadaşları, 1868’te Mustafa Fazıl Paşa’nın maddi desteğiyle Ali Suavi ile “Muhbir” ve “Hürriyet” gazetelerini çıkardılar. Namık Kemal, çeşitli anlaşmazlıklar sonucu, Avrupa’da desteksiz kalınca, 1870’te Zaptiye Nazırı (Güvenlik Bakanı) Hüsnü Paşa’nın çağrısı üzerine İstanbul’a döndü.

Sadrazam Ali Paşa’nın ölümünden sonra Ebüzziya Tevfik Bey’le birlikte 1872’de İbret gazetesini çıkaran Namık Kemal’in, muhalif yazılar yazdığı için gazetesi kapatıldı ve mutasarrıf olarak Gelibolu’ya atandı. Usta yazar burada “Vatan Yahut Silistre” oyunu ile “Evrak-ı Perişan” adlı eserini tamamladı.

Namık Kemal, kaymakamlık görevinden azledilince 1873’te İstanbul’a döndü ve sonra tiyatroyla ilgilenmeye başladı. “Vatan Yahut Silistre” oyununu Güllü Agop’un Gedikpaşa Tiyatrosu’nda 1 Nisan 1873 gecesi sahneleyen şair, oyunu izleyenlerin galeyana gelip olay çıkarması üzerine birçok arkadaşıyla birlikte tutuklandı ve Magosa’ya sürgün edildi. Oradan da Midilli’ye sürgün edilen Namık Kemal, sürgün sonrası geldiği İstanbul’da Hürriyet Kasidesi adlı eserini kaleme aldı.

Birinci Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a dönen Namık Kemal, 18 Eylül 1876’da Şura-i Devlet üyesi olarak Kanuni Esas-i Heyetine dahil oldu. Padişah Abdülhamit’in aleyhine bir tehdit beyti yazıp, bunu mecliste okuyunca mahkemede yargılandı.

Asayişi bozduğu gerekçesiyle suçlu bulunup 6 ay hapis cezasına çarptırıldıysa da sonradan beraat eden Namık Kemal, Girit Adası’nda ikamete mecbur edildi. 1879’dan itibaren 5 yıl Midilli mutasarrıfı olarak görevlendirilerek adalarda yaşayan Türk ahalisinin sorunlarını dile getiren bir rapor hazırlayıp Babıali’ye sundu.

“Vaveyla”, “Murabba”, “Vatan Mersiyesi” gibi şiirlerini burada yazan usta edebiyatçı, Kıbrıs’ta yazmaya başladığı Celaleddin Harzemşah adlı eserini de burada tamamladı.

Okunmak için yazılmış olan ve 15 perdelik tarihi bir oyun niteliği taşıyan bu eserde yazar, Harzemşahlar Devleti’nin son hükümdarı Celaleddin Harzemşah’ı ve İslam birliği düşüncesini işledi. 2. Abdülhamit, bu eserinden ötürü Namık Kemal’e bala rütbesi (mülki rütbe) ile ödüllendirdi.

Midilli’den sonra 1884’te Rodos mutasarrıfı olan Namık Kemal, buradaki çalışmalarından dolayı imtiyaz madalyası ile ödüllendirildi.

Daha sonra Sakız Adası’na mutasarrıf olarak görevlendirilen Namık Kemal, burada 2 Aralık 1888’de 48 yaşında hayatını kaybetti.

Adada bir mezarlığa defnedilen “Vatan ve Hürriyet şairi”nin naaşı şair arkadaşı Ebüziyya Tevfik’in isteğiyle ve 2. Abdülhamit’in talimatıyla Çanakkale’nin Gelibolu ilçesine bağlı Bolayır köyüne taşındı.

Kabir taşında şu beyti yazılıdır:

“Ölürsem görmeden millete ümmid ettiğim feyzi

Yazılsın seng-i kabrimde vatan mahzun ben mahzun”

EDEBİ DİLİ VE ÖZELLİKLERİ

Tanzimat döneminin en önemli düşünce, sanat ve siyaset adamlarından olan Namık Kemal, “toplum için sanat” anlayışını benimseyerek, sanatı toplumun Batılılaşması için bir araç olarak kullandı. Şair, eserlerini halkın anlayabileceği sade bir dille yazmayı amaçlarken, Fransız edebiyatını örnek aldı ve romantizmin etkisinde kaldı. Namık Kemal, “eğlencelerin en faydalısı” olarak nitelediği tiyatroyu, halkın bilinçlendirilmesinde bir okul gibi gördü.

Gençliğinde Divan Edebiyatı tarzında şiirler yazan Namık Kemal, Avrupa’ya gittikten sonra yeni edebiyatı benimsedi ve bu tarzda eserler üretti.

Fransız edebiyatını örnek alan ve romantizmin etkisinde kalan usta yazar eserlerinde vatan, milliyet ve istiklal kelimelerini fikir hayatına ve edebiyata sokarak yurt, ulus, özgürlük gibi konuları işledi.

Namık Kemal, ülkenin tabii gelir kaynakları olan sanayi ve ticaret üzerinde durmuştur. Ona göre ziraat, sanayi, ticaret milli servetin üç kaynağıdır.

Namık Kemal’in eserleri ve fikirleri yönünden tesir ettiği kişilerden birisi de Mustafa Kemal Atatürk’tür. Mustafa Kemal’in, Namık Kemal’i tanıması ve fikirlerini benimsemesi Manastır Askeri Lisesi’nde öğrenci iken başlar.

“Namık Kemal benim fikirlerimin babasıdır” diyen Atatürk’ün değer verdiği vatan, milliyet, hürriyet, medeniyet, aile ve hukuk gibi kavramlar üzerinde yaptığı çalışmaların bir zamanlar Namık Kemal’in üzerinde durduğu fikirler olduğu görülmektedir.

Namık Kemal’deki Batılılaşma düşüncesi, daha sonraları Prof. Dr. Ali Şükrü Çoruk’un şu değerlendirmesine yansıdı:

“Namık Kemal, Avrupa medeniyeti hakkındaki izlenimlerini, yurda döndükten sonra gazetelere yazdığı yazılarda dile getirdi. Bilim ve teknikteki ilerlemeler ışığında oluşturulmuş şehirler, ulaşım vasıtaları, hız, ‘saat çarkı gibi işleyen’ hayat tarzı, tıpkı diğer aydınlarda olduğu gibi Namık Kemal’i de adeta büyülemişti. Terakki, medeniyet, ilerleme fikri üzerinde durduğu en önemli hususlardandı. Öyle ki bu kavramlar onun dilinde bir ideolojik slogan halini aldı. Medeniyet insanca yaşamak demektir. O dönemde medeniyetin bayraktarlığını Avrupa yapmaktadır. Dolayısıyla, İmparatorluğun yıkılıştan kurtulması için kendisine Avrupa’yı örnek alması gerekir”

ESERLERİ

“Vatan yahut Silistre”, “Gülnihal”, “Akif Bey”, “Zavallı Çocuk”, “Kara Bela”, “Celaleddin Harzemşah”, “İntibah”, “Cezmi”, “Barika-i Zafer”, “Devr-i İstila”, “Evrak-ı Perişan”, “Silistre Muhasarası”, “Kanije”, “Osmanlı Tarihi Medhali”, “Bahar-ı Daniş”, “Terceme-i Hal-i Nevruz Bey”, “Mukaddeme-i Celal”, “Tahrib-i Harabat”, “Takip”, “İrfan Paşa’ya Mektup”, “Hürriyet Kasidesi”, “Vaveyla”, “Murabba”, “Vatan Mersiyesi”, “Renan Müdafaanamesi”, “Barika-i Zafer”, “Osmanlı Tarihi” ve “Büyük İslam Tarihi”

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.