DOLAR 32,5393 0.16%
EURO 34,9590 -0.05%
ALTIN 2.457,810,90
BIST 9.875,451,63%
BITCOIN 20864981,08%
Edirne
20°

PARÇALI AZ BULUTLU

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Aşk Olsun

ABONE OL
31 Ekim 2020 13:40
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Geçmiş dönemde görevimle ilgili anılarımı bu köşede yazmayı sevmiyorum.

Sevmiyorum değil de, derli toplu bir arada yazma niyetim var.

Ama tembellik işte,

Hep niyette kalıyor.

Hürriyet Haber Ajansı, Doğan Haber Ajansı Bürosunda Muhabir ve sonrasında Büro Şefi olarak görev yaptığım dönemle ilgili günlük notlarım vardı.

Not dediğin, arayan veya aradıklarım kişilerle konuşurken bir taraftan masamdaki deftere yazdıklarım.

Önemli bir bölümü günlük notlar ve yazılmamak üzere karaladıklarım.

Sonra FETÖ örgütünün her notu suç delili sayması nedeniyle ‘o notlarımı’ kaybetmiştim.

Sonrasın da, yeniden elime geçti.

Biraz ıslanmış, defterin yaprakları yapışmış ama olsun,

Duruyor şimdi.

Bakalım toparlar derli toplu ve bir araya getiririm belki,

İnşallah,

Günün şartlarında çok özel bilgiler var.

***

1990 yılların sonlarına kadar, liderler seçim ve siyasi gezilerini otobüslerle yapardı.

Şimdi yeni meslektaşlar bilmez,

Yukarı da, Allah var,

Çalıştığım kurum, DHA Edirne Bürosu ekibine güvenirdi.

Cumhurbaşkanı, Başbakan aklınıza kim gelirse İstanbul ve Ankara‘dan ekip göndermez.

Edirne Bürosu takip ederdi bu işleri,

Öyle prestiji yüksek bir büroyuz.

ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz 1994 yılında Ana muhalefet lideri,

Trakya gezisine çıkacak.

ANAP Lideri Yılmaz, Cavit Kavak, Süha Özkan gibi isimleri yanından ayırmaz, Ankara’dan getirdiği kendisini izleyen gazetecilerle gezerdi.

Geziler birkaç gün sürer ve gece ilçeler de, konaklanırdı.

Ertesi gün yola devam edilir.

633 yılı Kırkpınar Ağası Oğuzhan Bilgin Rizeli,

Mesut Yılmaz’ın hemşerisi ve Kırkpınar Güreşlerine davet etmiş,

ANAP Lideri de, her iki işi bir arada halletmek için Cuma gününden Trakya gezisine çıkmaya karar veriyor.

Perşembe günü masamda bir not,

“Lütfü,  Yılmaz Trakya gezisine çıkıyor, Çorlu da, Petek otobüsüne bin ve Pazar gününe kadar takip edelim, filmleri otobüs ile yollayalım, haberleri telefonla yazdırırsın, Behiç Günalan”

Behiç Abi, büro şefim,

Çorlu’dan Cuma günü otobüse bindim.

Taşralı gazeteciyiz ya, otobüsün en arka tarafına doğru koltuklara oturdum.

Manzara şöyle:

Benden sonra koruma polisleri var.

Ankaralı gazeteciler, ANAP kurmaylarıyla otobüste sohbetler, gülüşmeler,

Mitingler yapılıyor, izliyorum.

Özal dönemindeki Zenger yerine, parti otobüslerinde anonsları Yaşar Okuyan yapıyor.

Belinde bir silah, pantolonun kemeri var ama, ha düştü, ha düşecek,

İki de bir, sağ eline götürüp düzeltiyor.

Yılmaz’ı tanıtıyor, halkı coşturmaya çalışıyor.

İki de bir silah gözümü takılıyor, ‘Ya ne gereği var bu silaha otobüsteyiz, korumalar var’ diye aklımdan geçiriyorum.

Okuyan’ın silahı keyif kaçırıyor.

Ömrümce, ne sevdim, satın almaya ve kullanmak için öğrenmeye heves ettim.

Bırakın hevesi, yasal olarak bunlara imkânım varken aklıma getirmedim.

Devam edeyim.

Yılmaz, sokakta gezerken fotoğrafları çekip şehirlerarası otobüse veriyor, ben PTT şubesinden haberi telefonla yazdırıyorum.

Vakit yoksa her zaman yurtiçi ve yurtdışı görevlerimde yanımda gezdirdiğim daktilo ile haberi otobüste yazıp, ilk bulduğum yerden faks çekiyorum.

Ankaralı gazeteciler o dönem yeni çıkan araç telefonları ile seçim otobüsünden haber yazdırıyor.

Bize sıra mı gelir?

İlk gün haberler tamam,

Hürriyet başta olmak üzere görev yaptığım ajansa geçtiğim haberler servis edilen gazeteler de ,

Sabah tekrar yollara düşüyorsun, otobüste gazetecilerin ellerinde günlük gazeteler,

Öyle internet falan yok, kimin ne yazdığını ertesi gün okuyorsun,

Hep öyle olsa keşke, atlattığın haberleri ertesi gün sabah gazeteler de okusalar.

İnternetten araklamasalar,

İkinci gün otobüsün orta koltukların da, oturuyorum.

Hürriyet’i otobüste okuyan meslektaşlarım, başını çeviriyor bakınıyor.

Bu haberi kim geçti diye,

Ben, koltuklarda biraz daha dik oturuyorum.

Haberim manşette ya,

Ankaralı gazetecilerin haberleri gazetelerinde ya tek sütun veya yok.

Taşra baskısına yetişmemiştir avunmaları,

ANAP Lideri Yılmaz otobüsün üzerinden İpsala’nın Karpuzlu Beldesi’nde yine siyasi mesajlar veriyor.

Her zaman olduğu gibi, eşi Berna Yılmaz hemen yanında,

Karpuzlu dediğin ne kadar yer ki,

Berna Hanımın o gün, parmağında bir yüzük var.

Otobüsün üzerinde fotoğraf çekerken, yüzüğü fark ettim.

Fotoğraf makinesinin objektifi ile yakınlaştırdım.

Üzerinde tarihi bir arma olan, sikkeden özel yapım,

Fotoğraf makinemi, Berna hanım, yüzük, Mesut Yılmaz ve cami minaresi ile aynı kare içine sığdırıp bastım deklanşöre,

Deli gibi çekiyorum,

36 kareli filmin yarısını neredeyse,

Tamam da,

Bu yüzük neyin nesi,

Filmleri oradan İstanbul otobüsüne,

PTT acentesinden siyasi açıklamalara yönelik haberi telefonla yazdırdım.

İçim içimi yiyor, yüzüğün anlamını öğrenmek için,

Otobüsün arka tarafına su almaya gittim ve Karadenizli korumanın birine, ‘Berna hanımın yüzüğü ne kadar şık’ diye mırıldandım.

İnanılmaz bir şey oldu.

Koruma polisi bana, ‘Evet Berna Hanımın ata yadigârı, geçen hafta özel yaptırdı, ben gidip kuyumcudan aldım. Seçim gezilerinde uğur olsun diye ilk kez takıyor’ demesin mi?

Otobüste araç telefonu var, Ankaralı gazeteciler bırakmıyor ki,

Haberlerini geçmişler, eş dost sohbetlerine devam,

Cumartesi geldik akşam saatlerinde Enez’e,

Akşam Balık Festivali’nin açılışı ve konserler var.

Yılmaz, otobüste festival alanında binlerce kişiye konuşuyor.

İndim aşağı, ne konuşursa konuşsun deyip PTT Şubesinde aldım soluğu,

Yazdırdım haberi:

“Berna Hanımın uğur yüzüğü”

Çıktım, ANAP seçim otobüsü yok.

Gece yarısına doğru, heyetin konaklayacağı İstanbul Üniversitesi Enez Tesisleri’ne vardım.

Oturanlar birbirleriyle sohbet ediyor.

O gece, Kırkpınar Ağası Oğuzhan Bilgin, DSİ Tesislerinde Kırkpınar Gala Yemeği veriyor.

Meriç Nehri’ne üzerinde yüzlerce kaplumbağa sırtında mumlar yanarak yüzüyor.

Müthiş bir ambians,

Bu anlatılıyor, kahkahalar yükseliyor.

Oğuzhan’ı, ve rahmetli abisi Mustafa Bilgin’i severim, geceye özel olarak davetliyim,

Derdim o değil ki, benim filmler İstanbul otobüsünden alındı, haber en azından İstanbul baskısına yetişti mi?

Sabah kahvaltıdayız.

Rahmetli Mesut Bey ve eşi Berna Hanım’ın gazete yerine ellerinde bir faks var.

Bakıyorlar, gülümsüyorlar,

Birbirlerine takılıyorlar.

Neşeli bir kahvaltı görüntüsü,

Yılmaz çiftinin sabah keyfi,

Taşralı gazeteci olarak salonun köşesindeyim,

Baktım yanıma korumalardan biri geliyor.

-Mesut Bey sizi davet ediyor, kahve içmeye,

Kalktım, acaba ne oldu diye aklımdan geçiyor.

Gittim masalarına, yanlarına sandalye konuldu.

Oturdum, Ankaralı gazeteciler uzaktan gözleriyle takip ediyor.

Her ikisi de keyifli ve Berna Hanım, ‘Günaydın’ dedikten sonra, ‘Her şey güzel de, yüzüğü nasıl fark ettin, sonra bunun ata yadigârı olduğunu nasıl öğrendin’ diye sordu.

-Bu benim işim

Mesut Bey, Berna hanıma katılmaya devam ediyor.

-Aşk olsun bana bile bunu anlatmadın,

Bulgaristan Varna da, özel bir konakta akşam yemeği, müzik festivalinde yaşananlar, Sofya-Varna uçağında yanımda seyahat eden ve yurtdışına kaçan, bir dönemin ünlü hayali ihracatçının Yılmaz’ın burnunun kırılmasıyla sonuçlanan Bükreş saldırısının detaylarına ilişkin anılar bir başka sefer,

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.