DOLAR 32,3462 0.29%
EURO 35,1386 -0.02%
ALTIN 2.307,261,32
BIST 9.079,973,10%
BITCOIN 22861482,59%
Edirne
18°

KAPALI

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Gül Yaprağı Olabilmek

ABONE OL
18 Nisan 2021 14:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ramazan ayına kavuştuk hatta kaç gününü geçirdik bile. Sağlık yönünden orucun faydalarını uzmanlara bırakıyorum ama manevi huzur, sabredebilme, manevi açıdan mükâfatlandırılacağına inanmanın getirdiği mutluluk bizzat yaşadığım faydaları arasında. Hiçbir zaman “bana ne”ci olmadım; hatta empati duygumun fazlaca gelişmiş olduğunu söyleyebilirim. Bu özelliğimi Ramazan ayı kadar aileme de borçlu olduğumu düşünüyorum.

Pandemi sürecinde iftar, teravih namazı gibi ibadetler toplu olarak yapılamıyor oysa iki yıl önce ne güzel anılar oluşturuyorduk. İnşallah gelecek Ramazanlar’da sosyalleşmeye yol açan bu ritüeller gönül rahatlığıyla yapılabilir. Aslı sosyal dayanışma olan sadaka, zekât, fitre, fidye gibi ibadetler ise günümüzde belediyeler ve sivil toplum kuruluşları sayesinde daha çok kişiye ulaşabiliyor…

Ramazan ayında ibadet olarak yaptığımız her davranışın manevi yönden olduğu kadar bireyin ve toplum açısından psikososyal yönden de birçok faydasının olduğu açıktır. Selimiye minarelerinin gölgesinde büyüyen ben, çocukluğumdan beri Ramazan ayını çok özel ve güzel yaşamaya yaşatmaya çalışırım. Ruhumuza dinginlik, bedenimize sağlık, kesemize bereket, ettiğimiz dualarla da manevi dünyamıza zenginlik kattığına inanıyorum. Ramazan ayı için bir motivasyon ayıdır diyebiliriz. Ayrıca kendimizi sorgulama çekidüzen verme ayıdır. Bunu desteklemek için de adettendir bir kıssadan hisse ile yazımızı noktalayalım:

“Bir zamanlar bilginler ve şairler, ‘suskunlar meclisi’ adıyla bir topluluk oluşturmuşlardı.

Üye sayısı kırk kişiydi ve bunu artırmıyorlardı.

Üyeliğin ilk şartı çok düşünmek fakat çok az konuşmaktı.

O zamanlar meşhur şair ve bilgin Molla Câmî, bu meclisin aşkındaydı.

Günün birinde suskunlar meclisinin bir üyesinin öldüğünü duyunca, onun yerine aday olmak için bilginlerin bulunduğu köşke geldi.

Kendisini karşılayan kapıcıya bir şey söylemeden, ismini bir kâğıda yazarak o sırada toplantı halinde bulunan suskunlar meclisine gönderdi.

Meclis üyeleri bu teklifi görünce biraz üzüldüler. Molla Câmî oraya layık bir bilgindi, ama ölen üyenin yerine başka birini almışlardı.

Yeni bir üye için yer yoktu.

Meclisin başkanı, bir bardağı tamamen suyla doldurduktan sonra Molla Câmî’ye gönderdi. Zeki bilgin durumu kavramıştı. Bir damla daha olsa bardak taşacaktı.

Bunun üzerine o da hemen oracıktaki bir gül dalından küçük bir yaprak koparıp, nazikçe suyun üstüne koyuverdi. Bardak taşmamıştı. Bunu içeri gönderdi.

Meclistekiler bu kibar cevabı ve zarafeti anladılar, bu değerli bilgini de aralarına almaya karar verdiler.

Başkan listeye Molla Câmî’nin adını ekledi. Kırk sayısının sonuna bir sıfır koyarak, 400 yazdı. Bununla Molla Câmî sayesinde, meclisin değerinin on misli arttığını belirtiyordu. Listenin son şekli Molla Câmî’ye gelince, meseleyi anladı. Ancak sayının büyük gösterilmesinden hoşlanmadı. Sağdaki bir sıfırı silerek, kırk sayısının soluna koydu. Yani 040 yazdı.

Alçak gönüllü Molla Câmî, böylece kendisini solda sıfır sayıyor, bardağı taşırmadığı gibi, o meclisin yapısını da etkilemeyeceğini söylemek istiyordu.”

“Yük olmayıp yük almak, gül yaprağı güzelliğine kavuşmak…” dileğiyle bitiyor kıssamız, “gül gibi geçinmek” olmalı davamız.

Yaşam yolculuğumuza eşlik edenlerle münasebetinde gül yaprağı olabilen ve öyle kalabilenlere ne mutlu. Ramazanımız hayırlara vesile olsun, sağlıkla kalın çoluklu çocuklu…

 

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.