DOLAR 38,1880 0.55%
EURO 43,6207 0.35%
ALTIN 4.084,010,55
BIST 9.332,79-0,67%
BITCOIN 3214003-0.08342%
Edirne
20°

KAPALI

SABAHA KALAN SÜRE

Semahat Uzgör Ekren

Semahat Uzgör Ekren

01 Nisan 2025 Salı

    Gönül Kırmak mı, Taş Kırmak mı?

    Gönül Kırmak mı, Taş Kırmak mı?
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bayramlar, insanın ruhunu arındıran, kalpleri birleştiren, gönülleri tamir eden mübarek zamanlardır. Ramazan Bayramı, yalnızca oruç sonrası kutlanan bir gün değil, aynı zamanda kırılan kalpleri onarma, dargınlıkları bitirme ve sevgiyle kucaklaşma fırsatıdır. Böyle zamanlarda Mevlana’nın şu öğüdünü hatırlamak gerekir:

    Bir gün bir bilge, öğrencilerine çok kıymetli bir taşı gösterir ve onu kırmalarını ister. Öğrenciler, taşın değerli olduğunu düşündükleri için bu emre karşı gelirler. Ancak bir tanesi tereddüt etmeden taşı kırar. Bilge kişi bunun nedenini sorunca şu cevabı alır:
    “Sizin için taşın değeri büyük olabilir, ama sizin sözünüz benim için daha değerlidir.”

    Bu kıssa, bizlere bir gerçeği hatırlatıyor: Maddi değerler ne kadar büyük olursa olsun, aslolan gönüllerdir. Çünkü bir taş yerine konulabilir, ama kırılan bir kalbi onarmak çok daha zordur. Bayram günleri, işte tam da bu yüzden önemlidir.

    Kimi zaman farkında olmadan birini kırabilir, bir gönlü incitebiliriz. Ancak bayram, telafi etmenin, barışmanın, sevgiyi çoğaltmanın tam zamanıdır. Bayramı sadece ziyaretlerle değil, gönülleri tamir ederek, küslükleri bitirerek, bir tebessümle, bir güzel sözle yaşamalıyız. Çünkü Mevlana’nın dediği gibi:

    “İncitme, incinsen de; gönül al, gönül yıkma.”

    Bu Ramazan Bayramı’nda da gönüller yapabilmek, sevgiyi büyütebilmek dileğiyle… Bayramınız mübarek olsun!

     

    Devamını Oku

    SEVGİNİN GÜCÜ OLUR, GÜNÜ OLMAZ

    SEVGİNİN GÜCÜ OLUR, GÜNÜ OLMAZ
    2

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Yine 14 Şubat, soğuk kış ortasında sıcacık bir gün: Sevgililer Günü…

    Sevmek bir cins veya bir cinsiyetle sınırlı değil. Bence sağlıklı olması için de karşılıklı olması gerek. Ve kesinlikle bize armağan edilen en güzel duygu. Yeter ki onu su yüzüne çıkaralım…

    Erich Fromm’a göre sevginin unsurları ilgi, sorumluluk, saygı ve bilgi yani tanımadır. Yine Fromm’a göre:

    “Sevmek, Bir omuza yıllarca baş koymaktır, bütünleşmektir. Sıkılmadan hayatı paylaşmaktır.

    Sevmek bir eylemdir, iki varlığın birbirine özünden bağlanmasıdır.

    Sevmek yalnız güçlü bir duyguya kapılmak değildir; bir karardır, bir yargıdır, bir söz vermedir.

    Sevmek bir şeyin “içinde olmaktır” bir şeye “kapılmak” değil…

    Sevmek almak değil, bir şeyler vermektir…”

    Katılıyorum…

    Sevgili ise sizin hakkınızdaki tüm iyi şeyleri ifade eden kişidir… İster anne çocuk arasındaki gibi tabi sevgi olsun, ister iradi sevgi olsun esas olan O’nun neye kırılabileceğini, neyin O’nu üzebileceğini ya da neyin O’nu mutlu edeceğini önemseyerek buna göre davranmaktır. İşte güç de buradan doğar. Öz güveni arttırır, beyin kimyasını olumlu yönde etkiler, problem çözme becerilerini geliştirir, öğrenmeyi kolaylaştırır. Sevgi, empati yeteneği geliştirir, bu da toplumsal uyumu çoğaltır, çatışmaları azaltır. Üretkenliği ve yenilikçiliği teşvik eder. İnsan sevildiğini hissederse hata yapma korkusundan arınır. Bu güven ortamı, insanların risk almalarını ve yeni deneyimlere açık olmaya cesaret etmelerini sağlar…

    Psikolojik, sosyolojik, biyolojik daha çok şeyler sıralayabilirim ama özetle sevgi, sadece duygusal bağları güçlendirmez. Aynı zamanda toplumsal barışın, huzurun ve birlikteliğin temelidir. Sanmayın, kalbimiz çarpar karnımızda kelebekler uçuşur yani sadece içimizde yaşarız. Dışımıza saygı, empati, güleryüz gibi tavırlarla yansır. Bunun sonucu, huzurlu ilişkiler ve sosyal başarı demektir.

    Bu gücü bir güne niye sığdıralım. Ben gibi: “Aklım uçtu gitti benden/ Kalbime teslim bu beden” diyorsanız, sevginizi çoğaltarak yaşamanızı, sevgiyle ve sevdiklerinizle kalmanızı yürekten diliyorum. Sevginin gücü adına bugün de yarınlarda da her fırsatta “seni seviyorum” demeyi ertelemeyin.

     

     

    Devamını Oku

    GÜNÜNÜ GÜN ET

    GÜNÜNÜ GÜN ET
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    İnsanın kendine yaptığını başkası ona yapmıyor. Akıl sesimiz hep endişeli korkulu tedbirli bir şekilde umutsuzluğa yönlendiriyor. Oysa kısıtlı olduğunu bildiğimiz zamanımızı sayılı günlerimizi gün eyleyerek geçirebiliriz. Hiçbir şeyi kendine dert edinmeden, günleri zevk ve eğlence içinde geçirmeyi kastetmiyorum. Elimize geçen imkânları değerlendirmek olarak algılıyorum. Zamanın tadını çıkar, günü yakala, anı yaşa… Yani hem kendine hem çevrene ak günü kara eden sen olma.

    Her sabah sosyal medya gruplarında paylaşılan ve bence motivasyon olması gereken mesajların bazıları kişisel olarak çözemeyeceğim sorunlara yönelik içerikleriyle güne değil geceye uyandırıyorlar sanki. Çaresiz hissediyor güne yorgunlukla başlıyorum. Çözüm için yol önermiyorlarsa ben de halledemeyeceksem siliyorum. Haberlere veya siyasete bağlı kalmamaya çalışıyorum. Aktif çalışma hayatımda mücadelemi verdim, etik değerlerimden ödün vermem, bilim ve aklın ışığında aldığım eğitimden nasiplenmek isteyenlere kapım hep açık ama yaş kemale erdi, sonuçta çevreme sorun bırakmayayım yeter. Lord Byron yapıtlarında sık sık geçen “günü yakala” (seize the day) sözü ile deneyimdeki hazzı, yaşanmışlıktaki önemi gözden kaçırmamayı salık verir. Mücadelem önce kendi günümü kurtarmakla başlıyor, bu bencillik değil bana sunulan hayata karşı görevim.

    Geleceğin iyi olması için çalışıyor, özen gösteriyorsak gelecek hakkında endişelenmek yerine yaşanılan anın değerini vurgulamalı içimizde umutlar yeşertmeliyiz. Bunun için de önce kendimize tahammülü öğrenmemiz gerekiyor. Sandığımızın aksine biz çoğunlukla kendimize sevecen davranmıyor aksine kızıyoruz. Kendimizi olduğumuz gibi kabul edersek o kimlik, çevresinden de kabul görecek, sevilecektir. Sonra günün keyfini kaçıranlara minik bir uyarı; devam ediyorlarsa hayatından çıkarma basamaklarını uygula…

    Herkesin diline pelesenk olup davranışlarına aktarması gereken “Gününü Gün Etmek” deyimi bence asıl anlamından uzaklaşmış ve adeta bir boş vermişlik olarak yorumlanmış. Yarını düşünmeden, umursamazca bir yaşam tarzı yalnızca kendini, kendi zevklerini düşünmek gibi algılanmış. Aslında “ölümlü olduğumuzu unutmayalım”dan kaynaklı olabilir. Bu nedenle anı kıymetli hale getirmek ve umutsuzluğa kapılmadan hayatın tadını çıkarmak, yaşanılan anı değerlendirmektir. Buna Carpe Diem felsefesi diyorlar. Milattan 23 yıl öncesine dayanan bu felsefi akım, Romalı şair Horatius’un yazdığı bir eserin dizelerinde geçer. Üzerinden bu kadar süre geçtiği halde yaygınlaşmamasını ister aile ister mahalle baskısına bağlayın ama şimdi hem de şu anda kendi felsefeniz olarak uygulamaya başlayın. Benim her alanda olduğu gibi bu konuda da destekçim sevgili eşime teşekkür ederim.

    İnsana, insan olmanın hazzını ve bilincini tattıran ama yakalamak için emek ve olgunluk gerektiren gerçek mutluluğu bulmanızı dilerim. Gününüzü gün eyleyin: “İyi anılar bırakmak, pişmanlıklardan daha iyidir.”

    Devamını Oku

    ATATÜRK DEDİM; ÖNÜMÜ İLİKLEDİM

    ATATÜRK DEDİM; ÖNÜMÜ İLİKLEDİM
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Saygı duyduğumuzu ifade etmenin hem görgüsel hem de güdüsel yolları vardır. Mesela beğeni, hayranlık uyandıran şeyler karşısında “şapka çıkardım” deriz. Bir büyüğümüzle karşılaşınca önümüzü ilikler, şöyle bir kıyafetimize çeki düzen verir, hatta yüz ifademizi düzene sokarız. Bunlar şekilcilik gibi gelebilir ama aslında gönülden sevginin tezahürüdür.

    Ebediyete göçeli 86 yıl olmuş Mustafa Kemal Atatürk’ün, resmini görsem oturuşuma duruşuma düzen verdiğimden bahsediyorum. Evet, cismini görmedim sesini kayıtlardan duydum ama yaptıkları sayesinde hür bağımsız ve geleceğe umutla bakarak yaşadım, yaşamak istiyorum. Herhangi bir alanda yeni bir fikri yeni bir anısı gün yüzüne çıktıkça da hayranlığım saygım sevgim büyüyor. Çünkü yüzyıl öncesinden öngörüsüyle beni düşünmüş, aklıyla devrimler yaratmış, ilkeler koymuş, bilgeliğiyle bu topraklara vatanım diyerek koruyup kollayacak gelecek kuşaklara emanet etmiş.

    Sahip çıkabildik mi, ben ne kadar onun kızıyım, mavi gözlerine başım dik bakabiliyor muyum? Dersimiz Atatürk, sözleri yaşam mottomuz olmalı. İlkelerini öğrendim, öğrettim. Davranış olarak uyguladım. Öğretileri uygulanmadığında uçuruma sürükleneceğimizi görüyor, söylüyorum ama rüyadaki çığlıklar gibi sessiz kaldığımı sanıyorum. Vazgeçiyor muyum? Asla, umut hep var. Bayrağımı dalgalanır gördükçe çocuk sevinciyle çarpıyor kalbim, bu vatanın evladı olmakla onurlanıyorum.

    Atatürk II filmini gözyaşlarımla izledim. O ve silah arkadaşlarının canları pahasına vatan savunması bilgisayar oyunu değil gerçekti. Özgürlük meşalesini söndürmemek için eğitim meşalesinin aydınlatan ışığını her karış toprağa her bireye ulaştırmak görev değil şerefti. Kadına, çocuğa, hayvana, doğaya, eğitime, adalete, bilime, çağdaşlaşmaya, üretime… değer veren herkesin örneği, insanlığın Ata’sıdır.

    Selanikli küçük Mustafa kısacık hayatında adına Kemal’i ekledi, bey-paşa-gazi-başkomutan-başöğretmen-cumhurbaşkanı unvanı aldı. Ne rütbe ne unvan ne de alt yapı kimliğini kullandı o Türk’tü, Türk vatandaşıydı. Türkiye’yi aşıp Dünyadaki birçok öndere örnek oldu, ölümsüzlüğe yürüdü. Anıtkabir’den önce kalplerimize gömüldü.

    Bugün 10 Kasım, (o beynimde kalbimde) onsuz değilim yok yasım… Saat 9’u 5 geçe; yine ve dilerim nicelerine Atatürk dedim; önümü ilikledim…

    Devamını Oku

    AĞLARSA ANAM AĞLAR

    AĞLARSA ANAM AĞLAR
    2

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    3 harfli, yaşamın özü/özeti, sıcacık bir kelime: “ana”… Bazen inceliğini zarifliğini nezaketini anlatır gibi kelimeyi uzatır “anne” deriz. Sevgisinin sonsuzluğunu, hoşgörüsünü fedakârlığını tek kelime ile anlatamıyoruz ne yazık ki. Bir insanın derdini yürekten paylaşan tek kişi annesidir. Hiç kimse ananın evladına yakın olduğu kadar bir başkasına yakın olamaz. Bunu ”Ağlarsa anam ağlar” atasözüyle açıklayabiliyoruz.

    Annemizi keşke hep mutluluktan ağlatsak ama belki de en çok kırdığımız kişi O… Çiçeğe, hediyeye gerek yok; gönül kırıklığını hiç iz bırakmadan bir öpücükle kapatabilirsiniz. Onun tek derdi sizi ağlarken görmemektir. Zaman içinde siz de artık her düştüğünüzde dizinize merhem sürmesini beklemiyor, yaralarınızı sarmayı ona kendi acınızı çektirmemeyi öğreniyorsunuz. Yine de en huzurlu yastık derman kalmamış dizleri, en yumuşak döşek koynunda uyumak oluyor.

    Annemizin ilgisi hep üzerimizde olsun isteriz, bizim için yaptığını bile bile başka şeylere yönelmesini önemsiz şeyler görürüz. Edward Newton “Mutluluğun formülü, gerektiğinde önemsiz şeylerle meşgul olabilmektir.” diyor. Annem ne onu tanır ne bu sözü duymuştur. Ama anne olunduğunda -ki her canlıda bu özellik var- koruma içgüdüsüyle birlikte felsefe bilgisi de beynine yüklenmiş oluyor.

    “Annem yine paçavralara dalmış” dedim okul dönüşü eve geldiğimde. Artık bohça mı kaldı boy boy hurçlar varken. Oysa o öyle mutluydu ki… Şimdi elime aldığımda anlıyorum. Bizim eski diye attığımız kumaş parçalarını yalnızca birleştirmekle kalmayıp adeta en sevdiğimiz giysilere ölümsüzlük kazandırmış. “Bunu giydiğimde, nasıl düşme korkumu kahkahaya değişmiştim” diyorum, yine gülüyorum. Ya minik bebeğime çok yakışan mavi tulum parçasına ne demeli, içimi aynı sıcacık kokusu sarıyor. Hem bir eser ortaya çıkarmanın gururu hem atılacak bir nesneyi değerlendirmiş olmanın keyfi hem de zamanını aileye adamanın özverisiymiş benim önemsiz bulduğum şeyler. İlmek ilmek geçmişi bugüne taşıyan danteller, örgüler de aynı mutluluğa yelken açan işlermiş, yani önemsiz şeyler değilmiş. Emeklerine sağlık bitanem, gecikmiş çok teşekkürüm var sana, birini bari buradan göndereyim.

    Anneler gününü birbirine sarılıp kutlayan anne ve evlatlara ne mutlu; annelik duygusunu taşıyan tüm hemcinslerime sağlıklı uzun ömür, huzurlu neşeli günler dileyerek sevgilerimi sunuyorum. Hakkın rahmetine kavuşan ebediyetteki meleklere mağfiret dilekleriyle dualarımızı gönderiyoruz, iyi ki hayatımıza dokundular; evlatları kalan günlerini mutlulukla geçirsinler.

    Anneler ağlamasın evlatlarının gururuyla hep göğüsleri kabarsın ama öyle evlatlar yetiştirsinler ki; onlar da hiçbir annenin evladını ağlatmasın.

    İyi ki benim annemsin, “Umut etmekten vazgeçmememin nedeni senin bir gülümsemeni yakalamaktır.” Nice güzel günlere…

    Devamını Oku