DOLAR 32,2747 0.04%
EURO 34,6948 -0.1%
ALTIN 2.403,470,15
BIST 10.336,500,68%
BITCOIN 2026809-1,40%
Edirne
23°

PARÇALI AZ BULUTLU

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Akçay, MEB’in kararlarını değerlendirdi

Akçay, MEB’in kararlarını değerlendirdi

ABONE OL
14 Eylül 2023 10:43
Akçay, MEB’in kararlarını değerlendirdi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Eğitim İş Edirne Şubesi eğitim sisteminde alınan kararlarla alakalı açıklamada bulunuldu. Yapılan açıklamada alınan kararların sorunları çözmek değil şeklini değiştirmek olduğunu belirten Eğitim İş Edirne Şube Başkanı Murat Akçay, yapboza çevrilen eğitim sisteminde alınacak kararların eğitim emekçileriyle birlikte alınmasının daha sağlıklı bir yöntem olacağını, MEB’in ben yaptım oldu tarzı ile eğitim sisteminde sağlıklı kararlar alamayacağını ifade etti

“ALINAN KARARLAR SORUNLARA ÇÖZÜM DEĞİL ŞEKLİNİ DEĞİŞTİRMEKTİR” 

Murat Akçay “Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in açıklamalarından anlıyoruz ki eğitimde yine bir dizi kritik kararlar alınmış durumda. Bu kararların bazılarını kısmen olumlu değerlendirmek mümkünse de genel olarak sorunları çözmeye değil, onların şeklini değiştirmeye yönelik olduğu ortada. Her şeyden önce eğitim politikaları belirleyenlerin farkında olmadığı gerçeklik şu: Eğitim, tüm dişlilerin birbirine hatasız şekilde temas etmesi gereken bir makinedir. Bu makinenin doğru çalışıp çalışmadığına aldırmadan dişlilerden bazılarını durmadan büyütüp küçültmenin bir anlamı yoktur. Son 20 yılda, bu temel ilkeden uzak şekilde eğitimde yapılan değişiklikler, milli eğitim sistemini yapboza çevirmiş ve sorunları kronik hale getirmiştir”dedi

“ALINAN KARARLAR VE OLMASI GEREKENLER” 

Eğitmde alınan kararları ve eğitim emekçileri tarafından aslında olması gerekenleri paylaşan Akçay “Eğitimde son alınan kararları başlık altında değerlendirecek olursak; Sınıfta kalma sisteminin geri getiriliyor olması: Bu karar, öncelikle öğrenciyi kazanma değil, korkutma amacı taşıyor. Öğrencinin neden başarısız olduğuna, onu başarıdan alıkoyan nedenlere odaklanmayan bir anlayışın sonucu bu karar. Öğrenci maddi durumu nedeniyle bir yandan çalışıyor olabilir, öğrenci ailesi yoksul olduğu için tüm derslere karnı aç giriyor olabilir, öğrenci yaşıtları gibi özel dersler alamıyor olabilir, öğrencinin ailevi problemleri olabilir. Yani bir olguyu sonuç üzerinden değerlendirmek, o sonucu yaratan koşullara aldırış etmemek her şeyden önce çözüm odaklı bir yaklaşım değil. Ve MEB ısrarla bu konudaki nobranlığını sürdürüyor. Öte yandan bu kararın yol açabileceği başka olumsuzluklar da var. Milli eğitim sistemimizin en temel sorunlarından biri -yıllardır söylediğimiz üzere- okul/derslik sayısının yetersizliği. Hal böyleyken diyelim ki sınıfta kalma sistemi geldiği için bir anda ülkedeki 9.sınıf oranı artacak; bu öğrencileri nereye sığdıracaksınız? Büyükşehirlerde bile 55 kişiyi bulan sınıf mevcutlarını daha da mı şişireceksiniz? Yoksa yaşı büyük öğrencilerin olduğu katlara birer sınıf atıp yeni bir güvenlik açığına mı yol açacaksınız. Yani öğrencilerin eksikliklerine odaklanan MEB’in kendi eksikliklerini görmeden aldığı bu karar, gerçek anlamda uygulanırsa ortaya kaotik bir tablo çıkması kaçınılmaz. Ayrıca sınıfta kalmanın, özellikle ergenlik çağındaki öğrencilerde çok travmatik etkileri oluyor; bu kararda çocukların/gençlerin psikolojileri de hesaba katılmamış. Peki olması gereken ne: Öğrenciyi kazanmaya yönelik bir yöntem geliştirmek. Öğrenciyi sınıfta bırakmak yerine tıpkı yükseköğretimde olduğu gibi ‘sorunlu geçiş’ sağlamak, sınıf geçirirken şerh düşmek. Ve bu öğrenci üst sınıfa geçtiğinde başarısız olduğu derslere ilişkin ona imkanlar sunmak. Öğrencinin başarısızlığının nedenlerini bulup, sosyal devlet ilkesi gereğince bu sorunlar konusunda ona el uzatmak. Öğrencilere ait kişisel veriler veli, vasi veya ilgili kişinin açık rızası olmaksızın işlenememesi:

Bu karar elbette hem kişisel verilerin gizliliğini korumak hem de başka alanlarda yaşanabilecek skandalların biraz olsun önüne geçmek adına önemli ve olumlu. Ancak öğrencileri zorla dernek maskesi takmış tarikatların etkinliklerine dahil ederek katılmayan öğrencileri bir tarafa not eden, iktidarın siyasi etkinliklerine katılmayan öğretmen ve bazen öğrencilerle ilgili fişleme tadında yoklamalar alan bir anlayışın bu kararı ne kadar uygulayacağı tartışılır. Sınavların yazılı yoklama şeklinde yapılacak olması; Türk dili ve edebiyatı sınavlarında da dinleme, konuşma, okuma ve yazma olmak üzere 4 dil becerisini ölçecek şekilde yazılı ve uygulamalı olarak yapılması: Bu karar da yine ilk başta olumlu görünmekle birlikte hem mantık hem de işleyiş açısından hatalar barındırıyor. Çünkü zaten sınavlar, öğretmenlerin tercihine de bağlı olarak, hem yazılı hem test olarak yapılıyordu. Bundan sonra test yapılmayacak olması, öğrencinin gerçekten neyi ne kadar anladığını anlamak için iyi bir metot olarak görülebilir ama hem yeni değil hem de tüm itirazlara rağmen sınav odaklı hale getirilen bu sistemde, o canla başla hazırlanılan sınavalar test usulüyken, eğitim sürecinden test usulünü olduğu gibi koparmak tam olarak mantıklı değil. Özellikle öğrencilerin bir kısmı dershanelere gidebiliyorken, yardımcı kaynakları/testleri satın alabiliyorken, yani test usulünden kopmama şansı varken, yoksul öğrencilerin okulda dahi test yönteminden uzak tutulması, ailesi zengin öğrenci ile ailesi yoksul öğrenci arasındaki makası daha da açacaktır.

Türkçe dersi özelinde alınan kararlar da sorunu kendinden başka herkeste arayan bir anlayışın meyvesi. 2023 YKS bize ne gösterdi? Eğer 2023 yılında baraj puanı 160 olsaydı sınava giren 400 bine yakın aday barajı geçemeyecekti. Bu yıl 100 bin 510 kişi tek net dahi yapamamış, sıfır çekmiştir. 40 Türkçe sorusunda doğru ortalaması 20 olmuştur. Türkçe’yi bile öğretemeyen bir eğitim sistemine sahip olduğumuz bir kez daha ispat bulmuştur. Oysa Türkçe’ye hakimiyet, öğrencilerin sadece kariyeri için değil meseleleri kavrayışı, kendini ifade edebilmesi gibi hayati becerilerinin de temelidir. Şimdi bu utanç verici tabloya bakıp “ben neden Türkçe’yi bile öğretemiyorum” diye düşünmesi gereken Bakanlık, bilgi transferi süreci yerine değerlendirme sürecine odaklanmış durumda. Oysa gericileştirilen müfredat başarısız, bilimsel eğitim doktrinlerinden uzak, kendi iddiasından bile o kadar uzak ki sürekli yardımcı kitaplarla yamanıyor. MEB’in bu konudaki tavrı, ters yola girmiş bir sürücünün karşıdan gelen tüm araçları suçlamasına benziyor. Bir kez olsun ‘hatalı olan ben miyim’ diye sorgulamıyor ve bu yolda ‘kazalar’ kaçınılmaz”diye konuştu

“MEB’İN BEN YAPTIM OLDU TARZI İLE EĞİTİM SİSTEMİNDE SAĞLIKLI KARAR ALMA İHTİMALİ YOKTUR” 

Akçay “Eğitim-İş olarak altını çizmek istiyoruz ki MEB’in karar alma süreçlerindeki antidemokratik, katılımcılıktan uzak tavrı, ‘ben yaptım oldu’ tarzı ile milli eğitim sistemimiz adına sağlıklı bir karar alabilme ihtimali yoktur. Eğitimle ilgili alınacak kritik kararlarda, eğitimin dinamosu olan eğitim emekçileri başta olmak üzere eğitimin tüm bileşenlerinden görüş almak ve gerçekliği bu görüş ve bilgiler üzerine inşa etmek tek sağlıklı yöntemdir. Cumhurbaşkanı’nın sıklıkla atıf yaptığı OECD’nin bu konudaki araştırmalarına bakarsak; öğretmenin kararlara katılımı konusunda Suudi Arabistan ve Vietnam’dan sonra öğretmenin fikrinin en sorulmadığı ülkeyiz. Dünyada Başöğretmen unvanlı bir liderin kurduğu tek ülke olan Türkiye Cumhuriyeti’nde, Başöğretmen’in gelecek nesilleri emanet edecek kadar güvendiği öğretmenlere fikrini sormayı dahi akıl edemeyen bir Bakanlığın, eğitimi ve eğitimin dinamiklerini gerçek anlamda kavrama ihtimali yoktur.”diye sonlandırdı.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.